Kitap Yorumu | Karanlık Ateş - Karen Marie Moning


Kitabın Adı: Karanlık Ateş
Yazarı: Karen Marie Moning
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Sayfa Sayısı: 344
Puanım: 4/5


Arka Kapak |

Karanlıktan korkar mısınız?
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve yeri geldiğinde insanlar gördüklerine de inanmamalıdır...

Güzel, akıllı ve normal biri olmak, görünürdekinin gerçeğini ortaya çıkarmaya yeter mi bilinmez ama MacKayla bu özelliklere sahip bir kadın olarak “gerçekler” için çaba sarf edecektir.
Tek amacı, diğer tüm normal insanlar gibi mutlu ve sade bir hayatı varken kardeşinin öldürülmesi ile mantıklı bir açıklama getiremediği tuhaflıklara son vermekti.
Anne ve babasına olan sadakatini çiğneyerek kardeşinin katilinin peşine düşen Mac, İrlanda’ya gider. Çıktığı yolculuk, onu hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, iyi ile kötünün aynı derecede tehlike yarattığı karanlık bir dünyaya sürükler. Kısa süre içerisinde ise daha da büyük bir meydan okumayla karşı karşıya kalır: Sahip olduğundan haberdar bile olmadığı gücünü – insanlık âleminin ötesindeki, tehlikeli Fae âlemini görebilme yeteneği – kullanmayı öğrenir ve istenilenden çok daha uzun bir süre hayatta kalmayı başarır.
Her hareketi, geçmişi olmayan ve Mac’in hayal ettiği gelecekle alay eden bir erkek olan karanlık ve gizemli Jericho tarafından gölgelenir…



Evet yine herkesin hayranlık duyduğu, anlata anlata bitiremediği ve okuyanların okumayanlara baskı yapıp okutturmaya çalıştığı nacizane serilerden birisi. Kitabı aslında Mayıs ayında okumuş olsam da yorumunu erteleye erteleye yıllar geçti üstünden. Aslında yorumu yapmasam mı diye düşündüğüm de oldu ama diğer kitaplarla birlikte görüşlerimde değişiklik olacak mı merak ediyorum. -Çünkü bu tarz şeyler yaşadım- Şimdi kitap herkesin beğendiği bir kitap evet ama ben bayılmadım. Yani güzel bir kitaptı kurgusu çok güzeldi. Ve çoğu seriden ayrı karakterleri, yaratıkları vardı ama beni nedense içine çekmedi. Ama belki de bu okuduğum dönemle kaynaklıdır. Çünkü gerçekten güzel bir kitaptı. Ki beni çekmemesine rağmen, elimde sürünmesine rağmen 4ü hakeden bir kitap sanırım aslında 5 yıldızlık falan bir kitap.

Karakterleri sevdim. Yani en azından baş karakterimizi sevdim. Mac aslında pembe gözlükleriyle yaşayan pembe pembe takılan kızımız sırf ablasının cinayetini aydınlatmak için bilmediği dünyaya giriyor. Ve ben de oh diyorum sonunda. Çünkü hep böyle diğerlerinden farklı, hemen olaya adabte olan zaten hayatı boyunca seçilmiş kişi olmayı beklemiş gibi davranışlar yıldırdı hepimizi bence. Bir kadın olarak baktığımızda da bence hepimiz sevdiğimiz kişiler söz konusu olduğunda ne kadar hazırlıksız olursak olalım veya ne kadar korkarsak korkalım bir şeyler başarmayı amaçlıyoruz değil mi?

Erkek karaktere gelecek olursak bende hayranlık uyandırmadı ama kitabın yorumunu yapan kime denk gelsem Barrons diye ölüp ölüp diriliyor. İlk kitapta beni içine çekmedi umarım diğer kitaplarda yapar çünkü aslında o karakteri de sevdim ama ben kitapları bazen sırf karakter bazlı gördüğüm için doğal olarak Barrons bu konuda biraz geride kaldı diyebilirim. Arada uyuzluk yapsa da hatta bu tarz bir kişiyi başka bir kitapta okusam ah bunda ne buluyosun diyebilceğim bir karakteri nedense sevdim. Belki de Mac'in anlatımının bunda etkisi vardır bilemiyorum. Genelde kitaplarda kızın hayranlıkla erkek karakterden bahsettiğini biliyoruz ama burada öyle değildi. Yani hayran olduğu kısmı da vardı onu da anlattı ama uyuz olduğu yeri de söyledi. Bu bana daha gerçekçi geldi. Ne yaparsa yapsın peşinden ayrılmayan kız karakterler değil.

Seri bu tür farklılıklarıyla beni kendine çekti. Ve yazar bu tür farklılıkları önceden yapmış yani. Bu benzerlikleri görüp farklılaştırmamış. Bu yönden de bir hayranlık kazandı tabi. Kalemine, anlatımına hayran kaldığım bir yazar oldu. Seriye dair hiç bir kötü yorum yapmadan beni çekmedi demem çok orjinal oldu farkındayım ama kastettiğim şey bu kitabı okuyunca hemen ikinciye başlamak istemememdi. Araya bir ay gibi bir süre koydum. Yoksa kitabı sevmemem değildi. Umarım kitabın güzelliklerini anlatıp kendimi ifade edebilmişimdir. Ve ben artık kendimi toparlar ve bu ay en azından serinin ikinci ve üçüncü kitabını okurum.

İyi okumalar diliyorum.


Read More

Kitap Yorumu | Poseidon Varisi - Anna Banks


Kitap Adı: Poseidon Varisi
Yazarı: Anna Banks
Yayınevi: Dex Yayınları
Sayfa Sayısı: 348
Puanım: 4/5


Arka Kapak |

Hayatının aşkından vazgeçebilir misin?

Emma ile tanışana kadar, herhangi birini öpmek aklının ucundan bile geçmemişti. Son zamanlarda ise, dudaklarında onun dudaklarını hissetmekten başka bir şey düşünemiyordu.Galen, balıklarla iletişim kurabilen bir kızı bulmak için karaya gönderilmiş bir Syrena prensiydi. Emma ile tanıştığında aralarında ikisini de sarsan, güçlü bir çekim oluştu. Aradığı kız o olabilir miydi?

Onunla vakit geçirdikçe, Galen aradığı kızın o olduğunu anlamıştı. Ama onun yeteneklerinin farkına varmasını sağlayabilecek miydi? Ve de en önemlisi, ona karşı hislerini bastırabilecek miydi? Emma krallığının anahtarı olabilirdi ama kalbinin anahtarı olması mümkün değildi.




Sanırım yunan mitolojisi ile ilgili olan en saçma kitabı bile bayılarak okuma yetisine sahibim. Kitap aşşşşşırı tahmin edilebilir, aşşşşşırı basit bir dille yazılmıştı ama ben okurken yine sevdim yine sevdim. Çünkü neden sevmiyeyim? Kitap klasik bir günümüz romanı olarak en basit eserlerden. Bunu üzülerek söylüyorum ama öyle. Hem yazarın kalemi hem de çeviri bunu daha da gözümüze gözümüze sokuyor. Özellikle çevirideki 'Amanallahımyarabbim' kısmı. İlk gördüğüm de bir noluyoruz dedim. 

Neyse dili konusunda çok övülecek bir şey ben pek göremedim. Konusuna gelicek olursak bu da klişe çok gönül çelen bir kısım yoktu. Syrenalı asil prensin karada geçirdiği dönem içerisinde Syrenalılara hem benzeyen hem de benzemeyen Emma ile karşılaşmasını ve Emma'nın ne olduğunu anlamasıyla geçiyor ilk kitap. Ve tabi onların birbirlerine olan çekimlerini ve her aşk olaylarında karşımıza çıkan birbirlerini yanlış anlamaları, sorunları çözmeye çalışmalarını falan anlatıyor. Yani olabildiğince klişe olabildiğince basit bir kitap. 2-3 fantastik kitap okuyan biri ben de kitap yazıcam derse yine böyle bir kitap çıkar diye düşünüyorum. 

İkinci kitap da bunun devam olaylarını anlatıyor. İkinci kitabın konusunu da bahsetmek isterdim ama sanki biraz spoiler oluyor gibi geldiği için girmek istemedim. Spoiler olmadan bahsetmeye çalışırsam da çok anlamlı olmayacak ama yine Emma'nın ne olduğunu anlaması ve birbirlerine sevgileri üzerine bir konu ele alınıyor. Ve evet iki kitabı bir yorumlayıp çıkmak istedim işin içinden. Çünkü size böyle güzeldi, şöyle iyiydi diye övemeyeceğim ama ben yine 4 falan verdim puan olarak. Neden? Çünkü yunan mitolojisi. Dediğim gibi kitabı okuyun, okumalısınız demiyorum. Ama benim gibi seviyorsanız mitolojik romanları okurken zevk alacağınızı söyleyebilirim. Öbür türlü bu kitabı okumak yerine başka bir kitabı okusaydım keşke diyebilirsiniz. İyi okumalar.


Read More

Kitap Yorumu | Kralların Çarpışması Kısım II - George R.R. Martin


Kitap Adı: Kralların Çarpışması Kısım II
Yazarı: George R.R. Martin
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Sayfa Sayısı: 504
Puanım: 5/5


Arka Kapak |

Krallar çarpışırken tüm diyar titrer...

George R. R. Martin, Taht Oyunları'nın sabırsızlıkla beklenen devam kitabı Kralların Çarpışması'nda okuyucuları eşsiz hayal gücüyle buluşturuyor. Büyü, intikam ve savaşla dolu, eşi benzeri görülmemiş bir dünyanın kapıları açılırken büyük bir serüven başlıyor.

Alev ve kan rengine bürünmüş bir kuyruklu yıldız, gökyüzünü baştan başa kaplamıştır. Ejderha Kayası'nın kadim kalesinden, Kışyarı'nın haşin topraklarına kadar korkunç bir keşmekeş hâkimdir. Altı güç, Demir Taht'ı ve parçalanmış Yedi Krallık'ı ele geçirmek için kıyametvari bir savaşa hazırlanmaktadır. Gecenin karanlığında ölüler yürümekte, kardeş kardeşi katletmektedir. Bir akıl şövalyesi, tehlike saçan bir büyücü kadını zehirlemek peşindedir. Bir prenses, öksüz oğlan kılığında dolaşmakta; Ay Dağları'nın vahşi adamları, yağma için inmektedir. Kardeş katli, zillet, simya ve kıyımla ilerleyen bu macerada zafer, kılıcı ve kanı en soğuk olanların dahi olabilir...



'Diyardaki kralların sayısı kaledeki farelerden daha fazla..'

Sonunda GoT dünyasına girebildim. İlk iki kitap dizi ile paralellikleri çok fazla olduğu için okumakta çok zorlanmıştım. Ama bu kitapla birlikte yavaş yavaş olaylar kopuyor. Benzerlikler olsa da kitap kendi dünyasına çekiliyor. Bu tabiki de benim istediğim bir şey çünkü okumam kolaylaşıyor. Ki ilk kitabı resmen elimde süründürmeme rağmen bunu yine çok da hızlı olmayan bir şekilde ama diğerlerine nazaran 4 günde okuyup bitirdim. Ve hayranım. Diziyi, o dünyayı çok seviyordum zaten ama kitaplar başka bir dünya. Martin kesinlikle kalemine hayran olduğum bir insan. Bu kitapta da yine mükemmeldi. Ve dizi izleyince okuyamıyorum diyorum ama iyiki de diziyi izleyip okudum da diyorum çünkü çok fazla karakter var çok fazla mekan var. Diziyle birlikte görsel olarak kafama oturtmuş oldum. Okurken daha kolay okuyorum gibi geliyor en azından bana. 

Kitabın konusunu anlatmayacağım zaten ikinci kitabın devamı yani hala ortalıkta çok fazla kral mecvut. Yani hala en sevdiğim söz kitapta 'Diyardaki kralların sayısı kaledeki farelerden daha fazla' sözü. Ama yine de hiç bilmeyen birinin olduğunu düşünmesem de olabilir diye tek bir cümle ile söyleyecek olursam; Westeros'un her bir yerinden kendini kral ilan eden adamlarla doldu ve hepsi birbirine üstünlük sağlamaya çalışıp diğerini karşısında diz çöktürmeye çalışıyor. Tabiki kiminin krallık iddiası haklı, kimininki haksız bir dava ama hepsi kendince sebeplerine dayanarak Westeros'u her yerinde savaş olan bir yere dönüştürüyor. Her bir kralın fethetme aşkını, kiminin intikam arzusunu, kiminin demir taht arzusunun aklına mantığına engel olduğunu görüyoruz. Evet farkettim bir cümleyi geçti ama bence yine kısa özetledim. Ve diziyi izleyenler bilir bu kitapta nefret edilesi Ramsay sahneye çıkıyor. -Bundan sonraki kitapları nefret kusarak okuyacağız demek oluyor bu.- Her şekilde apayrı bi kalitesi, cazibesi olan bir seri. Yaratılan evren, karakterler bir başka güzel. Martin kesinlikle epik fantastik zekasını konuştura konuştura bizi ağzımız açık bırakmış seride.

Buraya kadar övdüm, ne kadar sevdiğimden bahsettim ama sevgili epsilon bu çeviri gözlerimi kanatıyor. Artık okurken gözlerim kanıyor bu çeviride cidden. Ay bir de bazı yerlerde isim bir türkçe yazılmış bir yerde ingilizce yazılmış. Gerçekten bu çeviri ile kitapları okumak nasıl bir hal alıcak ilerleyen zamanlarda göreceğiz. Neyssssse olaylar diziden farklılaştıkça kitaplar için daha da heyecan duyuyorum. En kısa sürede bir sonraki kitapta görüşmek üzere, iyi okumalar.



Read More

Kitap Yorumu | Cesur Yeni Dünya - Aldous Huxley



Kitap Adı: Cesur Yeni Dünya
Yazarı: Aldous Huxley
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 255
Puanım: 3.5/5


Arka Kapak | 


Aldous Huxley, sadece kurgularıyla değil, kurgudışı kitaplarıyla da 20. yüzyılın en üretken isimlerinden biri. Yazarın en bilindik ve en güçlü eseri olan Cesur Yeni Dünya ise satirle öngörünün birleştiği, kendi distopyasını yaratan bir ütopya.

Teknolojinin tek gerçeklik, duyguların ise durulması gereken kavramlar olduğu bu gelecekte Ford, Tanrı'nın yerini almıştır. Aile kavramının yozlaşma göstergesi olarak algılandığı bu çağ, soma adı verilen hap sayesinde herkesin mutlu ve hayattan keyif aldığı bir sistem üretir.

Hiç kimse daha önce beraber olduğu kişiyle bir kez daha beraber olmaz, çünkü 'herkes herkes içindir'. İnsanlar makinelerden doğar, üretim kalitesine göre ise Alfa, Epsilon gibi sınıflara ayrılır. Ancak bu sistemin dışında, şehirden uzak bir yerlerde komün hayatı sürdüren bir başka topluluk daha vardır.

Bu topluluğun sürdüğü yaşam, teknolojinin egemenliğine bir alternatif olabilir mi? Yoksa bu ütopya da başarısız olmaya mahkum mudur?

Cesur Yeni Dünya, korkak bir geleceğin en eski anlatılarından.


'Ben keyif aramıyorum. Tanrı'yı istiyorum, şiir istiyorum, gerçek tehlike istiyorum, özgürlük istiyorum, iyilik istiyorum. Günah istiyorum. '


Uzun zamandır elimde olmasına rağmen dilinden korktuğum için erteleyip duruyordum. Keşke böyle bi önyargıya kapılıp bu kadar zaman beklemeseymişim. Yazarın en ünlü eseri sanırım bu kitap ve ben de çok duymuştum. Bu kitap ütopik bir distopya mı yoksa distopik bir ütopya mı karar verilmiyor gibi. Bence ütopyaya daha yakın gibi ama çoğu okur bu konuda muallakta kalırken 'hayır bu budur' diyip kestirip atamam dolayısıyla. 


Konusunu kısaca aktarıyım da belki siz de bu konuda fikrinizi beyan edersiniz. Kitap tamamen teknolojiyle kaplı bir dünyada insani özelliklerin kaybını anlatıyor. Anne-baba gibi temel kavramları hayatlardan çıkartıyor. Bireyler artık annelerden değil şişelerden doğuyor(oluyor). Ve bu şişelere verilen kimyasallarla toplum sınıflara ayrılıyor. Bu sınıflar alfa, beta, delta, gama ve epsilon ve her sınıfın kendi görevi mevcut. Anlatım bakımından kitap bazen yorucu olsa da çok güzel cümleleri vardı. Kafada oluşan soru işaretleri ilerleyen bölümlerde açıklanıyordu. Kitabı bitirdiğiniz de soru işareti kalmıyor demiyorum -en azından benim biraz vardı- ama çoğunun cevabını buluyorsunuz. 


Kitap yazıldığı dönem itibariyle de hala günümüzün problemlerine de değinebilme özelliği de gösteriyor. Ki ben bu kitabın günümüz distopyalarına önayak olduğunu düşünüyorum. Örnek verecek olursak Kül ve Uyumsuz serileri olabilir. Daha çok da vardır ama ben okumadığım için bilmiyorum. 🤦🏻‍♀️ ama bu ikisinin bu kitaba benzediklerini söyleyebilirim. Neyse günümüz romanlarını bırakıp tekrar kitaba dönecek olursak güzel bir şekilde oluşturulmuş bir dünya düzenini okuyoruz. Yaratılan karakterlerin bile genel olarak tarihe adını kazımış insanlardan esinlenerek oluşturulması kitabı daha da okunulası daha da hayran olunası kılıyor. 


Dili için ne çok ağır ne de çok hafif diyebilirim ama bir şekilde bu kitabı okumanızı öneriyorum. Yaratılan ütopya -bence ütopya- kendileri için yaşanılması en mükemmel toplum yapısı. Yani sonuç olarak yine cümleleri bağlayamasam da bu kitabı hala okumadıysanız okuyun, okutturun. İyi okumalar.





Read More

Kitap Yorumu | On Küçük Nefes - K.A. Tucker




Kitap Adı: On Küçük Nefes
Yazarı: K.A. Tucker
Yayınevi: Hyperion Yayınları
Sayfa Sayısı: 290
Puanım: 4.5/5


Arka Kapak |

Dört sene önce sarhoş bir sürücünün neden olduğu trafik kazasında annesiyle babasını, erkek arkadaşını ve en yakın kız arkadaşını kaybeden Kacey Cleary'nin hayatı yerle bir olmuştu. Hâlâ kazadan sonra arabanın içinde sıkıştığını anı ve annesinin son kez aldığı nefesi hatırlayan Kacey, geçmişini geride bırakmak istiyordu. İki otobüs bileti alan Kacey ve on beş yaşındaki kız kardeşi Livie, hayatlarına yeniden başlamak üzere Michigan'dan kaçıp, Miami'ye gelmişlerdi. İlk başlarda, geçim sıkıntısı çektikleri hâlde, Kacey endişeli değildi. Her şeyin üstesinden gelebileceğini düşünüyordu. Tek istisna, 1D dairesindeki gizemli komşularıydı.

Alev alev yanan mavi gözleri, derin gamzeleri ve kusursuz bedeniyle Trent Emerson, iyi çocuk ve kötü adam arasındaki karşı koyulmaz çizgiyi temsil ediyordu. Trajik geçmişinden sonra katı bir mizaç geliştiren Kacey, herkesi kendinden uzak tutmaya kararlı olsa da ikisi arasındaki karşılıklı çekime dayanmak çok güçtü. Trent ise Kacey'nin herkese kapattığı kalbine girmek için her şeyi yapabilirdi... Her ikisinin dünyasını paramparça edecek müthiş bir sırrı açıklaması gerekse bile.

Dumanı tüten bir romantizm…
 




''Sadece nefes al,' derdi annem. 'On küçük nefes... İçinde tut. Hisset. Sev.''


Kacey ve Livie birbirinden çok farklı iki kardeş.. Ortak noktaları neredeyse sadece aileleri ve onların ölümü.. O kazada Livie yoktu ama Kacey vardı ve o kaza Kacey'i çok kötü etkiledi. Annesinin, babasının, en yakın kız arkadaşının ve erkek arkdaşının ölümüne şahit oldu..Ve kazadan kurtulduğu andan itibaren herkese öfkeli, kendine kızgın bir kişi oldu. Tek amacı kardeşinin iyi bir şekilde yaşaması. Bunu gerçekleştirmek için Miami'ye gittiler ve yaşamlarının diğer yarısı başladı...

Kitap öyle sıcaktı ki.. Kacey'in yaşadıkları öyle iyi aktarılmıştı ki. Her şeye rağmen Livie'i koruma iç güdüsü ve insanlara karşı güvensizliği.. Ve bunların yanında ailesinin ölümüne neden olan sarhoş gençlere olan sonsuz nefreti.. Kacey Miami'de kendini de değiştirmeye çalışıyor. Bir komşusuyla beraber aynı yerde çalışmaya başlıyor.. Diğer komşusu ise karşısına çıktığı anda Kacey'in aklı başından gidiyor. Bu komşuların birbirlerine olan bağlanmaları, birbirlerine yardımları, Trent'in Kacey'i mutlu edebilmek için her şeyi yapması.. Sıcak bir aile ortamıydı. Çok mükemmel diyemem, tahmin edilemezdi, çok şaşırtıcıydı da diyemem. Ama bu sıcak insanları tanımak, onların hikayelerine ortak olmak.. Kacey'in kendini etrafına açmaya çalışmasını görmek. Geçmişi arkasında bırakmaya çabalarken yaşadığı sorunlar her şey.. Öyle çok kafa yormayan ağır kitapların arasında da kısaca okunabilicek sıcacık bir roman. 


Karakterlere gelecek olursak; yaratılan her karakter abartısızdı gerçekçiydi ki direk sizi kitaba çekiyor zaten.. Kacey, Trent, Livie, Fırtına hepsi çok iyi yaratılmıştı. Hepsini ayrı ayrı seviyorsunuz hepsine ayrı bir şekilde bağlanıyorsunuz.. Olaylara tek bir yönden değil de herkesin bakış açısından görmüş olmak ise apayrı bir güzeldi.




Kah tebessümlerle okurken kah sinirlenip kah üzülünebilecek bir romanı bence okumalısınız..




Read More

Kitap Yorumu | Kumandanın Aşığı - Pam Jenoff


Kitabın Adı: Kumandanın Aşığı
Yazarı: Pam Jenoff
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 384
Puanım: 4.5/5


Arka Kapak |

Aşk için neleri göze alabilirsiniz? 

1939 yazı. On dokuz yaşındaki Yahudi Emma Bau'nun hayatı Nazilerin Polonya'yı işgal etmesiyle bir gecede altüst olur. Üniversite kütüphanesindeki işinden ayrılmak zorunda kalır ve altı haftadır evli olduğu kocası Jacob direniş örgütüne katılmak için kaçar. Gettodaki ailesinin yanına giden Emma direniş örgütü tarafından gettodan çıkarılır ve sahte bir kimlikle kocasının teyzesinin yanında yaşamaya başlar. Anna Lipowski adında bir Hıristiyan olarak hayatını devam ettirmeye çalışan Emma'nın yaşamı, Nazi komutanı Richwalder'le tanıştığında daha da tehlikeli bir hal alır. Emma'dan etkilenen kumandan ondan sekreteri olmasını ister. Nazi üssünde çalışmaya başlayan Emma'dan direniş için bilgi toplaması istenir, genç kadın da bunun için her şeyi yapmaya hazırdır. Ama bu görevin evliliğini ve hayatını riske atacağının henüz farkında değildir. Emma, ailesinin, kocasının ve halkının hayatını tehdit eden bu adama âşık olmaya başladığını fark ettiğinde ise iş işten geçmiş olacaktır.




Yine bir II.Dünya konusuyla karşınızdayım. Kitap hakkında nasıl yorum yapabilirim bilmiyorum. Hayran kalıp ‘Aman Tanrım’ dedim diyemem ama bu seviyenin de çok altında değil bu kitap. Böyle hızlı hızlı okuyup sona yaklaşınca bitmesin diye yavaşlamak.
2.Dünya Savaşı ile ilgili şeylere ilgi duyuyorum. Bence yapılan her film de dizi de yazılan her kitap da çok güzel oluyor. İnsanın yüreğini hüzünlendiriyor. Nasıl bu vahşet yapılmış olabilir? İnsan insana bunu yapmaz diyorsunuz ama yapılmış oluyor. Ve aslında kendi hallerinde yaşayan çocukların, gençlerin, yaşlıların vatanları için yürekleri ağızlarında ellerinden geleni yapmaya çalıştıklarını görüyorsunuz.
Kitap Yahudi bir kız olan Emma’nın savaş süresi boyunca kocasının akrabasının yanında saklanıp, bir Alman kumandanının yanında sekreter olarak çalışmasını ve bu göreviyle direniş örgütlerine elinden geldiği kadar bilgi toplamasını anlatıyor. Gencecik bir kızın Nazi Karargahında ajanlığına tanıklık ediyoruz. Eee kitap da zaten aşk romanıysa ne olacak tabi ki bir de; AŞK.. Alman Kumandanına yavaş yavaş da hisleri olan Emma bir yandan yüreğindeki sorunlarla ilgilenirken bir yandan da direniş için köstebeklik yapıyor.
Yazar karakterleri çok güzel yaratmış. Emma’nın o arada kalmışlığı, korkusu ama korkusuna rağmen elinden geleni yapma çabası.. Dışardan bakıldığında beklentinizi karşılamayacak bir insanın bile bir ülkenin geleceği açısından kendi canını ortaya koymasını görüyorsunuz. Karakterler çok güzel yaratılmış dedim ve bu sadece Emma için değildi.. Direniş Örgüt’ündekiler de çok iyiydi. Her örgüt içerinde olan bir uzlaşmacı bir de savaşmacı kişiler burada da vardı. Bir savaşın çocuk üzerine etkilerini de gördük. Savaştan önce yemekler veren, sosyetede olan bir kişinin de ülkesi adına nasıl davranacağını gördük. Tüm karakterler öyle güzeldi yani. Öyle muazzam oturmuşlardı kurguya.
Kitabı bu kadar övdüm bir de rahatsız olduğum yere gelelim. Beni rahatsız eden yalnızca anlatım diliydi. Böyle zaman bir anda geçmiş oluyor bir anda şimdiki zaman oluyor. Olayı ne zaman, nasıl anlatıyor biraz kafa karışıklığı yaşadım. Onun haricinde bir sorun yoktu bence. Anlatımda ufak problemler olan ama güzel bir konu işleyen ve bunu yansıtan aşk romanıydı. Aslında aşk romanı demek de tam doğru olmasa da 2.  Dünya Savaş’ında bir kadının ikilemini okuyoruz. Emma’nın genç kızlıktan o olgun kadınlığa geçişini görüyoruz.

Dönem romanlarını seviyorsanız, savaş zamanı olaylara ilgi duyuyorsanız bu romanı okumadan geçmeyin.. İyi okumalar.. 





Read More

Kitap Yorumu | Canavarın Çağrısı - Patrick Ness


Kitabın Adı: Canavarın Çağrısı
Yazarı: Patrick Ness
Yayınevi: Tudem Yayınları
Sayfa Sayısı: 216
Puanım: 3.5/5


Arka Kapak |

Canavar, gece yarısından hemen sonra çıktı ortaya..

Ancak, 13 yaşındaki Conor'un beklediği canavar bu değil. O, annesi tedavilere başladığından bu yana neredeyse her gece gördüğü kabustakini bekliyor. Oysa bu çok farklı, ona hikayeler anlatıyor. Ve olabilecek en tehlikeli şeyi istiyor Conor'dan: GERÇEĞİ

Bir çocuğun, onun hasta annesinin ve hiç beklenmedik canavarın cesur, karanlık ama gülümseten hikayesi... 



' Her zaman iyi taraf olmayabilir. Kötü taraf da. Çoğu insan ortada bir yerdedir.'


Conor'un annesi hasta ve bunu herkes biliyor. Conor'a buna göre davranıyorlar ve Conor bundan nefret ediyor. Tüm okul ona acıyor, herkes onun haline üzülüyor ama Conor böyle olmasını istemiyor. Ona farklı davranan sadece okuldaki 3 zorba. Conor ne kadar okulda zorbalık gördüğü için üzülse de ona farklı şekilde davranan o 3 kişiyi kesinlikle ele vermiyor.

13 yaşındaki bir çocuğun annesinin hastalığıyla nasıl başa çıkmaya çalıştığını okuyoruz bu güzide kitapta. Bazı şeylerin farkında ama dile getirilmesinden korkan küçük bir çocuk. Bir şekilde bu şeyden kurtulmak istiyor. 

Ve canavarımız ayaklanıyor. Ama bu bildiğimiz, korktuğumuz, adını anmak istemediğimiz canavarlara pek benzemiyor. Uyanmama sebebine yardım eden bir canavar bu.. Ve bize kendi uzun yaşantısından hikayeler anlatmaya başlıyor. Ama genelde hikayeler ters köşe oluyor. Ee bu hikayenin sonu bu muydu şimdi denilecek hikayeler. Her birinden ders alınabilecek aynı zamanda da alınamayacak hatta bu neydi şimdi ne gerek vardı bu zaman kaybına denebilecek üç hikaye..

Patrick Ness yine çok güzel bir karakter yaratmış. Conor O'Malley herhangi bir 13 yaşındaki çocuğun duygularına sahip biri. Ve bu çok güzel yansıtılmış. Annesinin hastalığını içinde yaşayışı, dışarıya vuruşu her şekliyle bir kitap karakterinden çok normal bir çocuk gibi. Ne çok abartılmış -tabiki canavar falan olaylarını kastetmiyorum burada- ne de çok yüzeysel geçilmiş. Bence duygular tam verilmiş. 

Basit ama etkileyici bir kitap olan Canavarın Çağrısı aslında sizi hüzünlendirecek ama tam da hüngü hüngür ağlatmayacak bir kitap. Gözleriniz dolacak ama bir şekilde akma noktasına gelmeyecek gibi. - ağlayanlar da olabilir tabiki- Bu güzel hafif ama aslında ağır olan kitabı okumanızı şiddetle öneriyorum. 

Okuyun, okutturun.. İyi okumalar. 





Read More